tarihten.org

Claude Levi-Strauss’un ‘’Bakmak Dinlemek Okumak’’ Kitabının Değerlendirilmesi

Aleyna Çetintaş Aleyna Çetintaş 12.05.2023 1 YORUM 1280 OKUNMA
Claude Levi-Strauss’un ‘’Bakmak Dinlemek Okumak’’ Kitabının Değerlendirilmesi

 

Claude Levi-Strauss’un ‘’Bakmak Dinlemek Okumak’’ Kitabının Değerlendirilmesi


Yapı Kredi Yayınları’nın Kültür-Sanat serisine ait olan Claude Levi-Strauss’un ‘’Bakmak Dinlemek Okumak’’ kitabı bize sanat tarihinin sadece görsel estetiğe karşılık incelemelerden ibaret olmadığını, aynı zamanda dinlediğimiz bir müzikteki ahengi veya okuduğumuz bir metnin ardında saklanan estetik anlayışı keşfedebilmemiz için olanak sağlar. Yazar bu perspektifle, kitabına ‘’Bakmak Dinlemek Okumak’’ adını vererek okuyucuya bir nevi kitabın fihristesini sunarak ipucu vermiştir.

 

Gördüğümüz sanatı yorumlamak adına yazar Poussin’in ‘’Arkadyalı Çobanlar’’ tablosunu ele alarak sanat akımları ve diğer sanatçıların eserleri ile yorumlayarak okuyucuya ‘’Temsil ettiği tüm ülkelerde dolaşır gibiyiz.’’ demekte olduğunu hissettirir. Poussin’in 17. yüzyılda yaptığı tablosu farklı yorumlamalardan geçmiştir. İlk tablosunda Guercino’dan esinlenerek yaptığını ikinci versiyonunda ifadeleri değiştirdiğini bilmekteyiz. Poussin’in zihninde büyük olasılıkla tablonun ikinci versiyonu yoktu ama eserindeki karakter bu değişim için oldukça uygundu. ‘’Arkadyalı Çobanlar’’ dışında ‘’Eleazar ile Rebeka’’ da sanatçının önemli bir diğer tablosudur. Poussin tablosunda çiğ mavisi rengini çok fazla kullandığı için döneminde çağdaşları tarafından eleştirilmiştir. Ayrıca bu bölümde sanat akımlarından izlenimcilik akımının üzerinde yoğun bir şekilde durulmuştur. Yazar hayal gücümüzün yerine algıyı koyduğumuz vakit izlenimciliği de anlayabileceğimizin üzerinde durmaktadır.

 

İşittiklerimizdeki sanatı anlamlandırmak adına bu sefer karşımıza ‘’Rameau’’ çıkar. ‘’Rameau’yu Dinlerken’’ bölümünde onun nota dizilimindeki tekniğinin sanat ile alakasını inceler. Akor teorisinin yapısal tüm çözümlemelerin önünde geldiğini bizlere söyler ve dönemin müzisyenlerinin bildiği akorların sayısını üçe ya da dörde bölerek major ton akorunda ilerlediğini vurgular. Bu bölümde sadece Rameau’yu görmemekteyiz aynı zamanda tarihteki müzisyenlerin eğitimini, kilise müziğinin zamanla orkestra müziğine, sonradan da farklı tarzların -monolog- dönüştüğünü görürüz. Yazar tüm bu kronolojiyi anlatırken oldukça fazla alıntı yaparak karışık bir dil kullanmıştır. Müzik alanında teknik bilgisi zayıf olan bir okurun bu bölümü anlaması ve yorumlaması oldukça zordur.

 

‘’Okumak’’ bölümünün içeriğine geldiğimizde ise Diderot ile tanışırız ama yazar bu bölümde diğer iki bölümden farklı olmak üzere konuya direkt giriş yapmamıştır, öncesinde ‘’Bakmak ve Dinlemek’’ bölümlerini kısa özetini geçerek karşılaştırma yaptıktan sonra Rousseau’nın ‘’Dillerin Kökeni Üstüne Deneme’’ sinden alıntı yaparak konuyu bağlamıştır. Konuya giriş oldukça uzatılmıştır çünkü yazar, desen-renk ve melodi-armoni kavramlarının çok iyi anlaşılmasını istemiş bu kavramlar anlaşılmadan filolojide yer alan sanatın anlaşılmasının mümkün olmayacağını belirtmek istemiştir. ‘’Hayal gücümüzün yerine algılarımızı kullandığımız zaman izlenimciliğe ulaşırız.’’ diyerek ilk bölümde belirten yazar, izlenimciliğin filolojideki yerinin tamamen bir ‘’anlama yetisi’’ olduğu üzerinde durmaktadır. Hayal gücü görür, kulaklar da onları duyar ama dil insanın anlama yetisini şekillendiren bir olgudur. Bu yüzden de Diderot’un duyulur olan ile düşünülür olan arasında bir noktada durduğunu görürüz.

 

Kitabın üç ana bölümünden sonra yer alan bölümlerinde ise genel hatlarıyla bakmak, dinlemek ve okumak konuları harmanlanarak farklı örneklerle yeniden ele alınmıştır. Yazar bu aşamada hiçbir düzen gütmeden konuları karışık olarak aktarmıştır; bu da okuyucunun konuyu takip edebilmesini zorlaştırmıştır. Örneğin, sanat yapıtlarıyla belgeler arasındaki ilişkiler üzerine yazarken, konu bir anda plastik sanatların tarihindeki gerçeklik uzlaşımıyla arasındaki bağa geçmektedir. Bu bölümlerde zihnimde en fazla yer eden konu ‘’sepetçilik sanatı’’ olmuştur. Bu sanat çok eski dönemlere kadar gitmesine ve birçok papazın dahi geçimini sağlayacak bir meslek olmasına rağmen, bugün adını bildiğimiz hiçbir ulusal ve uluslarası müzede yer almamaktadır.

Aleyna Çetintaş
Kaleme Alan Aleyna Çetintaş

İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji ve Tarih mezunu olarak Edirne, Diyarbakır ve Muğla'da kazı çalışmalarında arkeolog olarak görev aldıktan sonra Turist Rehberliği alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Günümüzde arkeoloji, tarih ve edebiyat bağlamında yazılarını yayınlayarak turist rehberliği çalışmalarına devam etmektedir.

YORUMLAR

Fikirleriniz bizim için değerlidir, bizimle paylaşabilirsiniz...
Hilal Doğan 12.05.2023 16:14:56
Ağdalı bir dile sahip olan bu eserin, bu kadar güzel sadeleştirilmesi, severek göz gezdiğim eseri bu sefer istekli bir şekilde okumaya sevketti. Kaleminize sağlık.

BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ