Amerikan Bağımsızlığı'na Giden Yol
Amerikan Bağımsızlığı
Tarihte her şey politik ve ekonomiktir. Savaşlar, soykırımlar, fetihler, işgaller, ekonomik ve hatta teknolojik gelişmeler. Savaşlar belli bir ekonomiyi içinde barındırır. Savaşan ve kazanmak isteyen devletler bunun için bir bütçe ayırır. Gelişim de bu bütçelerle sağlanır. Bütçe olmadan fikirler yalnızca fikir olarak kalır, eyleme dönüşemez. Coğrafi Keşifler de bu sebeplerle yapılmış, politik eylemlerdir. 15. Yüzyılda yapılması, Avrupalı Devletlerin doğuya genişleyememesi, dolayısıyla yeni yollar, yeni topraklar arayışına girmesine sebep olmuştur.
Bu sebeple yapılan en etkili keşif de şüphesiz Amerika’nın keşfidir. Her ne kadar Kolomb buraya Hindistan dese ve yeni bir kıta olduğunu bilmese de Amerika’nın Keşfi dünya tarihinin en unutulmaz, en etkili ve en kanlı olaylarından biri olmuştur. Amerika ilk kez Portekizli denizciler tarafından keşfedilse de bütün Avrupalı devletlerin gözlerini diktikleri bir kaynak merkezi olarak görülmüştür. Portekiz, İspanya, Fransa ve İngiltere bu yarıştaki ülkeler olsalar da İngiltere birinciliği kimseye kaptırmamıştır. Diğer ülkeler kaynaklarını sağlayıp, gemileriyle kendi ülkelerine geri döndüklerinde İngiltere oraya “Medeniyet” götürmüş, oraya tam 13 tane koloni kurmuştur.
Aşısı, ilacı, bağışıklığı olmayan Amerikalı yerliler bu “medenileşme” de salgın hastalıklara kurban gitmişler ya da Avrupalı devletlere köle olmuşlar ve zaman içinde de yok olmuşlardır. Kendi halkını koloniler olarak Amerika kıtasına yerleştiren Britanya, finansal destek gerektikçe kolonilere ve Sömürgelere vergiler koymuşlar, var olanları da artırmışlardır.
Başlarda bu durum Amerika’daki İngilizleri rahatsız etmese de gün geçtikçe daha da fazlalaşan vergiler halkı zor durumda bırakmıştır. 18. Yüzyıla gelindiğinde Avrupalı devletler arasındaki sömürge yarışları daha da şiddetlenmiş ve 1756’da başlayan 7 Yıl Savaşlarına dönüşmüştür. Bu savaşın Amerika toprakları üzerinde yaşanması ve savaş bittiğinde zararı tazmin edenin yine koloniler olması Amerikan direnişini destekleyen en önemli olay haline gelmiştir. Savaşın sonunda İngiltere; dünya çapında denizlerde üstünlüğünü göstermiş ve sömürgelerinde daha da iyi bir konuma gelmiştir. Fakat bu savaş; İngiltere’ye Koloniler üzerindeki kontrolünü kaybettirmiş, savaşın diğer tarafı olan Fransa’yı ise ihtilale daha da yaklaştırmıştır.
Amerika’nın ilk keşfedildiği 1492 tarihinden 17. Yüzyıl başlarına kadar Avrupalı devletler tarafından doğal kaynak olarak görülmüş, 1607 tarihinde ise ilk kez Virginia Eyaletinin James Town kasabasına Kolonizasyon hareketi başlamıştır. Bu tarihten bağımsızlık savaşlarının başladığı 1775 tarihine kadar Amerika’nın Doğu sahilleri boyunca 13 tane İngiliz Kolonisi oluşturulmuştur. Bu koloniler, İngiltere’den Yeni Dünya’ya ticaret, tarım ve ekonomik nedenlerle göç etmişler, refah seviyelerini yükseltebilmek için kendi topraklarını terk etmişlerdir. Fakat 1765 yılına gelindiğinde İngiltere meclisinde temsil hakları dahi bulunmayan Amerikan İngilizlerine damga pulu yasası adı altında bir vergi konulmuş ve her vatandaşın tuttuğu vasiyet, tapu, senet gibi resmi evraklarda İngiltere’ye vergi ödemesini istemişlerdir. Kurulan 13 koloni her ne kadar anlaşamadığı durumlar olsa da, bu vergiyi ödemek istemedikleri konusunda hemfikir olmuşlardır. Zaten 7 yıl savaşlarının yükünü omuzlarından ve topraklarından henüz atamamış Amerikalılara bundan birkaç yıl sonra da yeni bir vergi koyulmuştur. Bu yasaya göre, Hindistan’dan gelen çaylar öncelikle Britanya’ya 3 penilik gümrük vergisi kazandıracak fakat çay kolonilere daha ucuza satılarak, kolonilerin bu vergiye sessiz kalması sağlanacaktır. Fakat bu yasadışı vergilendirmeleri kolonilerin kabul etmesi mümkün olmamış ve tepkilerini göstermek üzere Boston Limanı’na sevk edilen çayları denize dökmüşlerdir. Boston Çay Partisi olarak adlandırılan, 16 Aralık 1773’te gerçekleşen bu olay, tarihteki en büyük ayaklanmalardan biri olan Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın başlamasına sebep olmuştur.
Bu olaydan sonra 5 Eylül 1774’te aralarında birçok yazarın, eyalet temsilcisinin ve George Washington’ın da bulunduğu bir kongre toplanmış ve bu kongrede koloniler; kendilerine ait karar verme yetkisi ve yasadışı konulan vergileri kendi yasalarınca kabul edilmediği takdirde geçersiz sayılacağı konusunda hemfikir olmuşlardır. Bu kongrenin etkileri ise 2 ay içinde bütün kıtaya yayılmış. İngiliz mallarını boykot kararı alan Amerikan kolonilerine öfkelenen Kral III.George boykotu kaldırmazlarsa saldıracağını söylemiştir. Böylelikle 1775 yılının Nisan ayında Britanya askerleri ve koloniciler arasında ilk muharebe yaşanmış, şimdiye kadar yaşanan diplomatik hareketlerin yanında sıcak çatışmalar da başlamıştır. Britanya bu süreçte kendi askerlerinin yanında Alman Paralı askerlerini de Amerika kıtasına göndermiş ve sıcak çatışmalara devam etmişlerdir. 17 Mart 1776 tarihinde Amerikalılar Boston’ı işgal etmelerine karşın birlikleri yenilgiye uğrayan Britanya, Kıtaya asker takviyesi yapmaya devam ediyordu. Adadan kıtaya, New York’a gelen, Amiral Richard Hall ve kardeşi General Hall isyancı Amerikalılara teslim oldukları takdirde affedileceklerini söyleseler de Amerikalılar, 4 Temmuz 1776 tarihinde Amerikan Bağımsızlık Bildirgesini hazırlayarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu bildirgede tek göze çarpan yasadışı konulan vergiler değildir kuşkusuz. Bu kadar büyük bir harekete başlayan bir toplum, bu noktaya gelene kadar birçok olayı, ticareti serbest bir şekilde yapamamalarını, Britanya yetkililerinin yolsuzlukları, oy verme haklarından, yaşama haklarından ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarını sebep olarak göstererek bu bildirgeyi hazırlamışlardır.
Fakat bildirgeden sonra Washington’ın birlikleri General Hall tarafından yenilgiye uğramıştır. Bu yenilgi, adadan takviye askerlerin gelmesine ek olarak Amerikan başkenti Philadelphia’nın İngilizler tarafından işgal edilmesiyle kendi topraklarında savaşı destekleyen Avrupalı Devletler harekete geçerek savaşa girmeye başlamışlardır. Fransa bu süreçte İngiltere’ye savaş ilan etmiş, Amerika’nın yanında 1778 Haziran’ında savaşa girmiştir. Fransa’yı İspanya ve Hollanda izlemiş ve iç savaş olarak başlayan bu mesele, uluslararası bir hale dönüşmüştür.
Kuzey Amerika kıtasındaki son sıcak savaş 19 Ekim 1781 tarihinde yapılmış, kanlı çarpışmalar sonucu Britanyalı General Cornwallis York Town’da yenilerek 7 bin askeriyle birlikte teslim olmuştur. Bu teslimiyet, İngilizler ile kıtada yapılan son savaştır ve İngiltere 3 Eylül 1783 tarihinde imzalanan Paris Antlaşması ile Batıda Missisippi Nehrini de içine alan sınırlarda hiçbir hak beyan etmeyeceğini açıklamış ve 13 Koloninin bağımsızlığını tanımıştır(New Hamshire, Massachusetts, Rhode Island, Conneticut, New York, New Jersey, Pensilvania, Delaware, Maryland, Virginia, North Carolina, South Carolina ve Georgia). Antlaşmadan sonra yaklaşık 3 ay içerisinde de tüm İngiliz askerleri New York’tan ayrılmış ve George Washington şehre gelerek zaferini ilan etmiştir. Bu savaşa liderlik eden George Washington Amerika Birleşik Devletlerinin ilk Başkanı seçilmiştir.
Sonuç olarak; küçük çapta başlayan bir direniş hareketi, küçük küçük olayların birleşip büyümesiyle bir çığ haline gelmiş ve geri dönülemez sonuçlara sebebiyet vermiştir. Amerika’daki halkın mecliste temsilci bulundurma hakkının olmaması, yasadışı vergiler, diğer devletlerle ticaret yapamama yasağı derken bütün sebepler bir bağımsızlık sonucunu doğurmuştur. Ayrıca bağımsızlık bildirgesine bakıldığında yalnızca temsil hakkı değil de, tüm insanların eşit yaratıldığı, yaşama, özgürlük ve mutluluğu elde etme haklarının da güvence altında olmadığı bir sistemi kabul etmemelerinin yanı sıra, Britanya hükümetinin sadece İngilizler değil de Alman askerleri, Amerikalı yerlileri de kendileriyle savaşmak mecburiyetinde bırakması, bu hak arayışında onların gözünde aşağılayıcı bir hamle olmuştur. Bu sebeple de yönetilenlerin onayından doğan yöneticilerin var olduğu bir yönetim sisteminin olmasını istemenin halkın en doğal hakkı olduğunu savunmuşlardır. Halkı Anayasaya yabancı konuma getirmişler, halkın arasına silahlı birlikler konuşlandırmışlar, İngiltere hariç hiçbir ülkeyle ticaret yapamamışlar ve istekleri dışında halka ağır vergi yüklemişlerdir. Kısaca Boston Çay Partisi’ne gelene kadar Amerikan halkı için birçok durum söz konusuydu ve Çay vergisi bardağı taşıran son damla olmuştu. Bir çay yüzünden bu noktaya gelmekten ziyade geldikleri nokta öyle ağır, aşağılayıcı bir konumdu ki çay işin bahanesi olmuştu. Amerika toprakları İngiltere gibi mutlak monarşiyi içinde barındıran, kontların düklerin olduğu bir arazi değil, halkın kendi kendine ticaret tarım yaptığı, özgür bir alandı ve İngilizler onların özgürlüklerinin yanı sıra onları Hintliler ya da afrikalılar gibi görmüş, kolonileri sömürgelerinden sayarak aslında onları bu devrime mecbur bırakmışlardır. Günümüzde Amerika’nın dünya devi olmasının sebebi de bir zamanlar yaptığı ve başardığı bu başkaldırıdır. Bu sayede savaşlarda belirleyici konuma gelmişler, büyük söz sahibi olmuşlardır.
KAYNAKÇA
1 Kristof Kolomb, Seyir Defterleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ocak 2020.
2 Mery Wiesner-Hanks, Erken Modern Dönemde Avrupa 1450-1789, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Kasım 2017.
3 John Merriman, Rönesanstan Bugüne Modern Avrupa Tarihi, Say Yayınları, 2018.
4 Mary Platt Parmele, Kısa İngiltere Tarihi, İndie Kitap, Ağustos 2021.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde 2016-2020 tarihlerinde Tarih Bölümünü bitirmiştir. Mezun olduktan sonra tarih alanında birkaç sitede yazıları yayınlanmıştır.
YORUMLAR
BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ