Belgeci Tarihçiliğin Kurucusu Leopold von Ranken'in Tarih Anlayışı
Leopold von Ranke'nin Tarihçilik Anlayışı
Günümüzde Tarih araştırmaları birincil kaynaklar olmadan düşünülemeyecek bir araştırma türü ve alanıdır ancak Tarihte yaptığı kopernik devrimi adı verilen devrim ile Birincil kaynakların önemini diğer tüm tarihçilerin kavramasını sağlayan ve Rankeci Tarihsel Pozitivizminin kurucusu olan bir tarihçi olarak karşımıza Leopold von Ranke çıkmaktadır. Leopold von Ranke’den önce tarih belirli bir ajandayı ya da belirli bir görüşü insanların kafalarında pekiştirmek maksadıyla kullanılan bir propaganda aracı olarak aşırı derece yanlı bir alandı. 1795 yılında Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunda lutherci din adamlarının ve hukukçuların bulunduğu dindar bir ailede dünyaya gelen Ranke doğduğu bölgenin dışındaki Schulpfort okuluna gitmiştir, daha sonra Leipzig Üniversitesinde Felsefe, Teoloji ve Filoloji alanlarında çalışmıştır. Bu Çalışmaları arasında Ranke, Filoloji çalışmalarına yoğunlaşarak birçok klasik dildeki yazıyı tercüme edip değerlendirmiştir. Tarihi kaynaklara olan bu yaklaşımı onun ilerideki tarih anlayışında meydana getireceği büyük devrimin de başlangıcı olarak görülmektedir. Ranke’nin tarih alanına yönelmesi, bu çalışmalarına devam ederken biraz da doğduğu ailenin etkisiyle Tarihi bir şahsiyet olarak Luther’in üzerine yoğunlaşmasından sonra olmuştur. Bu sebepten ötürü Frankfurt’ta 1818-25 yılları arasında tarih öğretmenliği yapmıştır. Bu tercih değişiminin altında yatan birçok faktör vardır. Bunlardan ilki Barthold Georg Niebuhr’un Roma Tarihi adlı eseridir, Walter Scott’un tarih romanları ve Alman Romantik tarihçi ve felsefeci Johan von Herder’in tarihi insan gelişimin bir tarihi olarak görmesi yatar. Ancak bütün bu faktörlerin arasında bulunun ve bunların en güçlüsü olan Ranke’nin Tarihe karşı olan dinsel motivasyonuydu, Friedrich Schelling’in felsefesi, Leopold von Ranke’yi büyük tarihsel olaylarda Tanrı’nın her yerde bulunabileceğini iddia edip bunu kanıtlamaya çalışmıştır.
Ranke’nin Histoğrafyasının en tipik özelliklerinden biri ise, çalışmalarının evrensel olmasını sağlamak ve belli zaman dilimlerine odaklanmaktır. bu özelliğinin en bariz örneğini biz “History of the Latin and Teutonic Nations from 1494 to 1514” eserinde görmekteyiz. Tarihçinin ana görevlerinden birinin de geleneği ve genelgeçeri eleştirmek olduğunu gösterdiği çalışması olan Zur Kritik Neuerer Geschichtsschreiber’dir ve onun bu iki çalışması 1825 yılında onu Berlin Üniversitesinde yardımcı profesörlük konumuna getirmiş ve bu eserler avrupa'da büyük yankı uyandırmıştır. Bu üniversitede 1834-71 yılları arasında da profesör olarak ders vermiştir. Ranke’nin bir sonraki kitabı olan “Fürsten und Völker von Süd-Europa im sechzehnten und siebzehnten Jahrhundert” adlı kitabında Osmanlı ve İspanya rekabetiyle ilgilenmekle sorumlu olan Venedikli elçilerin raporlarının incelenmesini konu alır.
Ranke’nin yazdığı kitapların ve yaptığı çalışmaların evrensel olması gerekliliğinden ötürü birinci kaynaklara başvurması ve Tarihi tıpkı diğer bilimler gibi bölmesi onu Edward Muir’in şu sözüne mazhar olmaya itmiştir; “Ranke’nin tarih disiplini, Darwin’in Biyoloji disiplinidir.”. Bu sözün çıkış noktası kanımca Ranke’nin çalışmalarıyla birlikte şu sözüdür, “Biz doğruyu ve yanlışı son halleriyle yargılamak zorunda değiliz, doğru ve yanlış bize figürden figüre, hayattan hayata ve etkiden etkiye giden bir yoldan ulaşır. Bizim görevimiz bu tamamiyeti en çekirdek noktasına kadar ortaya çıkarıp onları bütün çıplaklıklıklarıyla sunmaktır.” Yazımızın üst kısımlarında da değindiğimiz üzere Ranke geleneğin düşünülmesi ve ona şüpheyle bakılması gerektiğini şu sözleriyle belirtir; “İyi bir kanaat, bir şüpheyle başlar.”. Ancak Leopold von Ranke’nin histoğrafyası genel anlamda politik devlet tarihiyle alakalıdır, ele aldığı şahsiyetler genellikle politik güce sahip şahsiyetlerdir. Alt sınıfların problemleri ve tarihleri onun eserlerinde pek yer kaplamaz, alt sınıfın yer kapladığı birkaç istisnadan biri Alman Köylü savaşından kaynaklanan sebeplerden ötürü yer kaplamıştır ve bu da onun birincil kaynaklara verdiği önemden kaynaklanır. 19. yüzyılın sonlarında Ranke tarihçiliğini benimseyen tarihçiler ile Tarihçi Karl Lamprecht arasında tarih biliminin metodları konusunda büyük tartışmalar yaşanmıştır. Karl Lamprecht dışında, Ranke’nin objektivist tarih anlayışına karşı çıkan birkaç önemli tarihçi de bulunmaktadır. Bunların arasında Johann Gustav Droysen, Heinrich von Sybel ve Heinrich von Treitschke bulunmaktadır bu tarihçiler, Ranke’nin yolundan giden bu tarihçiler, Ranke’nin yukarıda bahsettiğimiz ve Humboldt’un ‘karanlıkta olanı ortaya çıkarma’ anlayışına muhaliftiler. Çünkü onlar Tarihle Politika arasında daha sıkı bir bağın olduğunu savunan tarihçilerdi ve onlardan bir diğer kol olan Erich Marcks ve Max Lenz Ranke’nin Objektivizmini ve kullanarak onun “Primacy of Foreign Policy” adlı çalışmasını ele almak vasıtasıyla Alman Emperyal fikirlerini sağlamlaştırma yoluna girdiler. Aynı zamanda kendisi bir protestan olmasına rağmen yazımın geride kalan kısımlarında da belirttiğimiz üzere herşeye şüpheyle yaklaşmanın insanı daha iyi bir kanaate ulaştıracağını düşünen Ranke, Protestan anlayışına ters olarak Tarihsel olayların Tanrı’nın olaylara müdahil olma etkisiyle birlikte değiştiğine kanaat getirmiştir ve bu da ‘The Divine Idea’ olarak bilinir. Bir yandan Ranke genelin bilinebileceğini söylerken, bir yandan ise Evrensel Tarihin çok karmaşık olduğunu ve neredeyse hiçbir zaman insanların ellerindeki yetersiz kaynaklarla Evrensel Tarih düşüncesinin hiçbir zaman hedefine ulaşamayacağını söyler.
Ranke’nin Tarihte Tanrıyı arama çabasına, biraz daha değinmemiz gerektiğini düşünmekteyim. Ranke’nin ‘bütün çağlar tanrıya eşittir’ söylemi genel anlamda tarihsel görecelik olarak düşünülmüştür ama durum bundan daha farklıdır. Ona göre bütün tarihsel çağlar eşit derecede geçerlidir ve bu geçerliliği tanrının insan tarihine olan şefkati ve merhametiyle açıklar. Kınzel Katherina’ya göre onun bu düşünceleri onun teoloji çalıştığı dönemlerde toptancılık fikirlerinin gençliğinde, zihninde önemli bir yetmesine ve tarihe de bu bakış açısıyla bakmasına bağlıdır. Ranke’nin bu görüşü Tarihi daha anlamlı bir olaylar bütünü haline getirmesinden ötürü de Ranke için önemli bir çıkış noktasıdır. Ancak Ranke’nin bu kadar tanrı merkezli olmasından ötürü tarihi aktarırken çok taraflı bir tarihçi olduğu anlaşılmamalıdır, çünkü o tarih aktarırken insanların dinlerine ve ırklarına bakmadan belgelerle yorumlama yoluna gitmiştir bu savımızı, Ranke’nin şu sözleriyle destekleyebiliriz; “Tanrı açısından bütün insan nesilleri ve toplulukları eşittir, ve bu tarihçilerin olayları görme biçimi olmalıdır”. Buradan da anlaşılacağı üzere Ranke olaylara olabildiğince objektivist bir şekilde yaklaşmaya çalışan bir ‘The Divine Idea’ kullanmaktadır.
KAYNAKÇA
1 Kınzel, Katherina, Method and Meaning: Ranke and Droysen on the Historian’s
Disciplinary Ethos, History and Theory 59, no. 1, 2020, sf. 22-41,
2 Ziya, Cemil, Şanbey, Leopold Von Ranke: Tarihçilere Yol Gösteren Bir Tarih Üstadı, D.T.C.F Dergisi, cilt. 18 sayı. 04
3 https://www.britannica.com/biography/Leopold-von-Ranke
4 Von Ranke, Leopold, Büyük Devletler, çev. Bekir Sıtkı Baykal, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1944
5 Eric J. Hobsbawm, Tarih Üzerine, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1999
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Tarih Lisansını tamamladıktan sonra, Polonya'da Kazimierz Wielki Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler'in Tarihi yoğunluklu dersler aldı. Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesinin Sümeroloji Yüksek Lisans Programında 1 yıl eğitim aldıktan sonra, aynı kurumda bulunan Ortaçağ Tarihi Yüksek Lisans programına geçiş yapan Ertuğrul Öztürk, şu an tez aşamasında eğitimine devam etmektedir.
YORUMLAR
BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ