Endülüs Emevi Halifesi III. Abdurrahman
Halife III. Abdurrahman Dönemi ve Endülüs Devletinde İstikrarın Sağlanması
Halife III. Abdurrahman bin Muhammed Hicri 22 Ramazan 277 Miladı 7 Ocak 897’de Cordoba(Kurtuba)’da Şehzade Muhammed’in oğlu olarak dünyaya geldi. Abdurrahman’ın doğduğu dönemde Dedesi Emir Abdullah Hüküm sürmekteydi. Babasının Taht veliahtlığı üzerine olan bir anlaşmazlıktan ötürü öldürülmesi üzerine dedesi Emir Abdullah tarafından veliahtı olarak ilan edildi ve Dedesinin ölümü üzerine 16 ekim 912 yılında Endülüs'ün 8. emiri olarak tahta geçti.
Emir Abdurrahmanın tahta geçtiği dönemlerde ve o dönemin öncesinde Endülüs devletinde durum siyasi açıdan pek iç açıcı bir gidişat görünümünde değildi. Çünkü babası veliahtlık tartışmaları ve anlaşmazlıkları yüzünden bir komplo sonucu öldürülmüş ve Abdurrahmanın Emirliğini tanımayan insanlar hala hayatta ve taht üzerinde hak iddia etmekte idi. Tahta geçtiğinde yirmili yaşlarında olan Emir Abdurrahmanın önünde dedesi Emir Abdullah'ın döneminden kendi dönemine kadar sirayet eden bir iç karışıklık dönemini sonlandırması ve kendi başına otonom bölgeler kuran vali ve taht iddiacılarının isyanları bastırmak gibi hayati görevler olacaktı. Dirayetli bir lider olan III. Abdurrahman devlet düzeninin nasıl işlediğini ve aynı zamanda da ordunun ne istediğini bilmesiyle otoriter ve kararlı bir profil çiziyordu. İlk iş olarak Kurtuba’nın kuzeyinde dedesinin döneminde isyan etmiş olan bir berberi topluluğun üzerine bir askeri birlik yollamıştır ve bu berberi grubunun liderinin kafası kesilip Kurtuba’nın merkezine yani Abdurrahman'a yollanmıştır ve bu kafa Bab’el-Sudda’nın kapısına asılmıştır, ve bu sert ve otoriter bir Emirin diğer isyancılara ilk mesajı ve ultimatomudur. Daha sonra askeri birlikler Cabra bölgesindeki isyanı bastırmak üzere görevlendirilmişler ve Cabra’yı Abdurrahman'ın vekili Badr, kan dökülmeden, 1 ocak 913’te ele geçirmiş ve şehrin duvarları yıkılıp şehrin iç kalesi zapt edilmiştir. Abdurrahman, bu başarılarından sonra ordunun başında, Granada üzerine askeri bir sefere çıkmaya karar vermiştir. Merkezi hükümete bağlanmaya direnen bu şehir, Endülüs devleti orduları tarafından zapt edilmek suretiyle itaat altına alınmıştır. Genç Emirin uğraşması gereken isyan yalnızca bu isyan değildi. Kendilerine ait bölgeleri 10 yıldır elinde tutan İbrahim bin Haccac ve oğullarının idare ettiği Carmona(Karmune) ve Sevilla(İşbiliye) 10 yılın ardından tekrar Merkezi Endülüs devletine bağlandı. Ömer bin Hafsun’un 917 yılında ölmesinin ardından yerine oğlu Ca’fer Bübeşter’de idareyi eline aldı. 919 yılında Bübeşter’in kuşatılmasının ardından şehir haraca bağlanarak kuşatma kaldırıldı. Bir yıl sonra Ca’fer kardeşi Hafs tarafından öldürüldükten sonra başa gölge lider olarak Hafs geçti ancak tahtta başka bir kardeşini bulundurmaktaydı, bu idareci çok ateşli bir şekilde isyanı ve savaşı devam ettirme taraftarıydı ancak 928 yılında Bübeşter dolaylarında yapılan savaşta öldürülünce Bübeşter'in direnme gücü iyiden iyiye kırılmaya başladı. Ömer bin Hafsun’un oğullarından Hafs Bübeşteri savunmak için 6 ay direndi ancak Abdurrahman karşısında tutunamadı ve Bübeşter de direkt olarak merkezi yönetime bağlanmak suretiyle Endülüsün eline tekrar geçti ve bu ülke geneline yayılmış isyanın mutlak surette bastırılması anlamına geliyordu.
En tehlikeli olan bu isyanın bastırılmasından sonra Abdurrahman Bin Muhammed Hristiyan ve Müslüman Prensler arasında büyük bir itibar sahibi oldu ve bu savaştan ötürü ona en- Nasır-Lidinillah ünvanı verildi, ‘Allahın dinine zaferi getiren’ anlamındaki bu ünvan, onun fütüvvet yolunda başarılı olmasından ötürü ona layık görülmüştür. Hafsunidlerin isyanı bastırıldıktan sonra Abdurrahman Mervan’ın idaresi altındaki Badajoz’u kendisine bağlamak için hazırlıklara başladı. 929 yılında Şehir kuşatıldı ve sonunda Badajoz(Batalyevs) teslim oldu. Bu başarısından sonra uzun yıllardır sık sık isyan eden Tuleytula(Toledo)’nun itaat altına alınması zaruri görünmekteydi ancak Toledo son derece korunaklı ve istihkamı sağlam bir şehirdi, bu şehrin zaptı diğer şehirlerinki gibi olmayacaktı. Abdurrahman bu müsatahkem şehri kuşatmadan evvel şehre bir elçi heyeti göndermek suretiyle teslimiyet ve itaat istedi, şehir teslim olmayınca 930 yılında Toledo üzerine bir ordu tertip edilerek gönderildi. Abdurrahman da seferin iştirak etmişti ancak belli bir süre sonra Kurtuba’ya geri döndü lakin kuşatma iki yıl devam etti. Toledo’daki asiler Leon Kralı II. Ramiro’dan yardım istediler Ramiro onların bu isteiğini geri çevirmedi ve ordusunu toplayıp Toledoyu savunmak için yola çıktı ancak yoldayken Abdurrahmanın ordusu tarafından mağlup edildi. Son umudu da kırılan Toledo’da açlık baş gösterince Toledo halkının teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştı ve şehir 2 Ağustos 932 yılında Abdurrahman’ın eline geçti. Bu başarılarının üzerine kendisinden önceki dönemde otonom yönetimler kuran liderler birbiri ardına Abdurrahmanla savaşı göze alamadıkları için itaatlerini arz etmeye başladılar ve böylece yaklaşık 50 yıldır süren iç karışıklıklar tamamiyle son bulmuş ve Endülüs Devleti tekrar siyasi istikrara kavuşmuş oluyordu. Maribel Fierroya göre Abdurrahman 912-961 yılları arasındaki iktidarı sırasında 40 yıllık bir hatırat yazmış ve orada sadece 14 gün boyunca mutlu oldum demiştir. Abdurrahman dönemi Endülüs dış politikası yukarıdan da anlayacağımız üzere bir hayli hareketli ve heyecanlıdır. Ülke genelindeki isyanları bastırmakla, Kuzey Afrika'daki diğer müslüman devletlerle kah dostane kah hasmane ilişkilerle ve de Hristiyan devletlerle mücadelelerle dikkate ve ilgiye şayan bir dönemdir.
Yukarıda Abdurrahman döneminin iç isyanlar kısmını hülasa ederek aktardık, şimdi ise Hristiyan devletler ile olan ilişkilerini ele almamız ehemmiyet teşkil etmektedir. III. Abdurrahman tahta geçtiğinde Ordono komutasında bulunun bir Galicia ordusu Lizbonun güneybatısında bulunan Evora’yı ele geçirip halkı kılıçtan geçirdi, daha sonra Merida’ya saldırıldı ve Kal’atülhaneş(Alange) tahribata uğratıldı. Abdurrahman 916 yılında bu hristiyan seferlerine karşı koyması için Ahmed b. Muhammed’i Leon topraklarına gönderdi, Ordono’nun ordusuyla 917 yılında karşılaşan Ahmed b. Muhammed savaşta yenilerek öldürüldü ve kesilen başı San Esteban surlarına asıldı. Abdurrahman bu yenilgilerin ve kaybettiği komutanının intikamını almak için savaş hazırlıklarına başladı. Müslümanların ona saldıracağını bilen II. Ordono, Navarra Kralı I. Sancho Garces ile anlaşmak suretiyle Endülüs topraklarına saldırılarına devam etmekteydi. Hâcib Bedr b. Ahmed kumandasındaki ordu Ağustos 918’de Ordono’yu ağır bir yenilgiye uğrattı. Ertesi yıl İshak b. Muhammed kumandasındaki ordu Ordono’yu tekrar mağlûp etti. Fakat kazanılan bu iki zafer Abdurrahman tarafından yeterli görülmedi. Bundan ötürü Haziran 920’de büyük bir ordu ile Kurtuba’dan hareket etti. Önüne çıkan hristiyan birliklerini yenerek ve de kale ve şehirleri yıkarak Asturia-Leon Krallığı’nın topraklarına girdi ve eski Roma şehri Clunia’ya kadar ilerledi. Kaleler, kiliseler ve manastırlar yıkıldı. Böylece 917 hezimetinin intikamı alınmış oldu. Ancak Abdurrahman bu sefer de Ordono’nun müttefiki Sancho Garces üzerine yürümeye karar verdi. Hedefi krallığının merkezi Benblûne’yi (Pamplona) ele geçirmekti. Sancho Garces, Abdurrahman’ın üzerine geldiğini haber alınca şehirden çıktı ve kendisine yardıma gelen Ordono ile birleşti. İki ordu 26 Temmuz 920 tarihinde Junguera’da karşılaştı ve savaş müslümanların kesin zaferi ile son buldu. Bu zaferden sonra Muez yakınlarına kadar ilerleyen Abdurrahman, Nebre’yi (Navarra) üç hafta boyunca yağmalattı ve eylül ayı başında Kurtuba’ya döndü.
II. Ramiro önderliğindeki bir ordunun Madrid'e saldırmasıyla yeniden alevlenen çatışmalar müslüman ordusunun 939 yılında Simancas surları önünde yapılan savaşta mağlup edilmeleriyle daha da fazla şiddetlendi. Bu aşamadan sonra yapılan savaşların ve çatışmaların çoğunu müslüman kuvvetleri kazandı. Daha sonra Başa geçen III. Ordono dirayetli bir lider değildi ve Abdurrahman bu açıklıktan yararlanarak, 951 yılından itibaren Hristiyan topraklarına yapılan akınları daha da sıklaştırdı ve 4 yıl süren akınların ardından 955 yılında III. Ordono Kastilya kalesi önünde büyük bir yenilgiye uğratılarak barış teklifi yapmaya zorlandı ve Abdurrahman bu teklifi kabul etti. Bu Anlaşmaya göre birçok kale ya müslümanlara bırakılacak ya da tahrib edilecekti ve dolaylardaki hristiyan devletler yıllık vergi vermek şartını kabul edecekti. Abdurrahmanın bu başarıları Avrupalı devletlerin ve Bizansın dikkatini çekmişti ve Avrupadan elçi heyetleri kurtubaya gidip gelmeye başlamışlardı hatta öyle ki, Desinalı Korsanların Fransa içlerinde yağma seferleri düzenlemeleri üzerine Abdurrahman’dan yardım dahi istemişlerdi.12 Abdurrahman bin Muhammedin tahta geçtiği yıllarda Fatımi devleti de yavaş yavaş teşekkül ediyordu, ilerleyen zamanlardan Hafsunidlere destek verecek olan Fatımi devleti ile Endülüs Emevi devleti arasında büyük bir rekabet ortaya çıkmıştı. Fatımiler isyan eden Hafsunid’lere açıktan destek vermekten geri durmamış ve bu desteklerini Abdurrahmanın Malaga ve Sahil bölgelerini ele geçirmesine kadar devam etmişlerdir. Fas bölgesi üzerinde de büyük mücadeleler içerisinde bulunan iki devlet özellikle de bölgede bulunun topluluklardan örneğin İdrisilerden faydalanarak birbirlerinin içişlerine karışmaktan geri durmuyolardı. 959 yılında Emevilerin Fatımi devletinin şehirlerini donanmalarıyla yağmalamalarından ötürü Fatımi devleti Cevheri adındaki bir kaptanı büyük bir donanmayla Endülüs Emevi devletinin üzerine gönderdi, ordunun hedefi bütün Mağribi ele geçirmekti. Cevheri, daha sonra Abdurrahman’dan sonra tahta geçecek olan II. el-Hakem tarafından tekrar ele geçirelecek olan Tahert’i ve Sicilmase şehirlerini zapt ederek Sus’a kadar ilerledi ve İspanyanın kapısı sayılan Tanca ve Sebt şehirleri dışında neredeyse mağripte bulunan bütün Emevi şehirlerini zapt etti. Abdurrahman, İbn Hafsun isyanının bastırılmasının ardından ve de ülkede tekrar sükunetin sağlanmasının ardından Endülüs Emevi Devleti tarihinde ilk defa Emir-ül-Müminin yani Halifelik ünvanını alan Emir oldu. Ancak bu Halifelik ünvanını tıpkı Osmanlılar gibi pratik sebeplerden ötürü kullandılar, Abdurrahman Fatimilere karşı kullanılmasında yarar gördüğü için bu unvanı kullanmıştır, çünkü Fatımiler şii olduklarından ötürü Emevi devletini Kültürel ve Siyasi açıdan tehdit etmekteydiler ve azımsanacak kadar da güçsüz değildiler. Kültürel açıdan da Abdurrahman dönemi Endülüs Emevi devleti için en parlak dönemdir, Kurtuba dönemin en büyük başkenti olarak gözümüze çarpmakta ve ülke genelindeki ihya ve imar faaliyetli astronomik oranlarda artmıştır, eşine ithaf etti Medinetüzzehra’yı inşaa ettirmiş, şehirleri birbirlerine bağlayan yollar inşaa ettirmiş, su yollarını ve kanalları tekrar onartmış, ticaret de bu gelişmlere paralel olarak gelişmiş ve Kurtuba ticaretin merkez noktası olmuştu. Abdurrahman bin Muhammed, Endülüsü yeniden ihya edip sukut’a ve istikrara kavuşturduktan sonra 961 yılında Kurtubada vefat etmiştir.
KAYNAKÇA
1 Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Abdurrahman III, Cilt 1, Sf. 21
2 İslam Ansiklopedisi, Abdurrahman III., Cilt 1, Sf 152
3 Fierro, Maribel. Abd-al-Rahman III of Córdoba, Oxford: Oneworld Publications, 2005
4 Fletcher, Richard, Chapter 4: The Caliphate of Córdoba. Moorish Spain, California: University of California Press, 2006
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde Tarih Lisansını tamamladıktan sonra, Polonya'da Kazimierz Wielki Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler'in Tarihi yoğunluklu dersler aldı. Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesinin Sümeroloji Yüksek Lisans Programında 1 yıl eğitim aldıktan sonra, aynı kurumda bulunan Ortaçağ Tarihi Yüksek Lisans programına geçiş yapan Ertuğrul Öztürk, şu an tez aşamasında eğitimine devam etmektedir.
YORUMLAR
BU MAKALELERİ BEĞENEBİLİRSİNİZ